Aşağıda, hastalar ve/veya yakınları tarafından sık olarak sorulan soruları ve bunların yanıtlarını bulacaksınız. Yanıtlar olabildiğince açıklayıcı ve dürüsttür. Bu sorulara yenileri eklenebilir. Hem sorular, hem yanıtlar katkılara açıktır.
Patolog kimdir, ne iş yapar?
Patoloji laboratuarı nasıl çalışır?
Teşhis konulan dokunun bana ait olmadığını düşünüyorum; getirdiğim örnek başkasınınki ile karıştırılmış olabilir mi?
Getirdiğiniz örnek, teslim alındığı andan itibaren kaydedilir, işaretlenir, numaralanır ve çoğu laboratuarda etiketlenir. Bu örnekler incelenmeye alınmadan önce hem teknisyen hem patoloji uzmanı (veya asistanı) tarafından birlikte getirildiği kağıttaki bilgiler eşliğinde değerlendirilir; getirilen kabın üstündeki ve gönderme formundaki isimler karşılaştırılır. Doku örnekleri özel aletler içinde işlenirken; üzerinde o dokuya özgü numaralar bulunur.
Daha sonra, mikroskobik incelemeler tamamlandığında, rapor aşamasında; gönderme kağıdı, gönderen doktorun düşünceleri, getirilen dokunun dış görünümü, mikroskop altında izlenen bulgular birlikte değerlendirilir ve teşhis konulur. Tüm bu aşamalarda, doku karışması, preparat karışması, rapor karışması gibi hatalar için önlemler alınmaktadır. İyi bir patoloji laboratuarında bu tür karışmaların yaklaşık “onbinde bir” olguda görüldüğü tahmin edilmektedir. Bu karışmaların da çoğu hastanın yaşamına etki edebilecek sonuçlar doğurmadan fark edilir ve gerekli düzeltmeler yapılır.
Asıl korkulan “yaşamsal önemdeki” karışmalar son derece nadir ve -insan işi olan her konuda olduğu gibi- temelde kaçınılmazdır. Öte yandan, “karışma korkusu” çok sıktır ve patolojik inceleme için doku örneği verenlerin “çoğunda” görülür. Özellikle, gönderme sırasında kötü bir hastalık olasılığının fazla olmadığı durumlarda; patolojik inceleme ile “kanser” tanısı konduğunda, çoğu hastanın aklına ilk gelen, dokunun karışmış olabileceğidir. Bu durum, kanser ile karşılaşanların çoğunun ilk tepkisinin “bu mümkün değil” biçiminde bir “reddetme” olması ile örtüşür. Bu tepki, bir süre sonra geçmektedir.
Her şeye rağmen, dokunun karışması olasılığının güçlü olduğunu düşünüyorsanız; yapmanız gereken, bu konuyu doktorunuz ile konuşmaktır. O, bu olasılığı profesyonel bir gözle değerlendirecek ve size yardımcı olacaktır. Doğrudan patoloji laboratuarı ile veya raporunuzu imzalayan patoloji uzmanı ile temasa geçmeniz ise, rahatlamanızı sağlamayabilir.
Patoloğun teşhisinin yanlış olduğunu düşünüyorum; ne yapabilirim?
Öncelikle, kendinize niçin böyle düşündüğünüzü sorun! Eğer yanıtınız; “patoloğun kılığı hiç güven uyandırmıyordu”, “verdikleri rapor yazım hataları ile dolu, teşhisleri de yanlıştır”, “1 haftada rapor edilir dediler 12 gün sonra rapor ettiler, belli ki ne olduğunu anlamadılar” gibi ifadelere yakınsa, ortada teşhisin yanlış olduğu kuşkusunu uyandıracak geçerli bir neden yok demektir. Sizi muayene eden ve patolojik incelemeye gerek duyan doktorunuzun şaşırmasına ve “bu hiç aklıma gelmemişti” demesine neden olan bir durum varsa, bunu iki biçimde açıklayabilirsiniz: Doktorunuz başlangıçta yeterince ayrıntılı düşünmemiştir veya gerçekten tanıda (teşhiste) bir yanılgı vardır.
Son bir olasılık da, kuşkunuzda haklı olmanızdır. Raporda isminiz ve/veya yaşınız yanlış belirtilmişse, sizden alınan örnek raporda tanımlanan örneğin özelliklerine uymuyorsa (örnek olarak, sizden karaciğer biyopsisi alınmış, raporda akciğer yazılıysa) bir hata olasılığı yüksektir.
Her durumda yapmanız gereken, bu kuşkunuzu “doktorunuza” açmaktır. O, kuşkunuzu gidermenin en doğru yolunu bulacaktır. Doktorunuz da kuşkunuza katılırsa, yapacağı ilk iş “ikinci bir fikir almak”tır. Bu ikinci görüş;
- aynı patoloğun yeniden değerlendirme yapması,
- aynı bölümden bir başka patoloğun değerlendirme yapması,
- başka bölümde bir değerlendirme yapılması veya
- ülke dışında yeniden değerlendirme yapılması
biçiminde gerçekleştirilebilir.
Tüm bunlar, “doktorunuz” tarafından yönlendirilmelidir. Özellikle, “bölüm dışı” ve “uluslar arası” yeniden değerlendirmeler konusunda, ilk tanıyı koyan patoloğun önerilerini dikkate almak sizin çıkarınızadır. Patolojinin özel alt alanları konusunda kimin kendisinden daha iyi olduğunu, ilk tanıyı koyan patoloğun bilmesi beklenir. Üstelik, konsültasyon sonunda farklı bir teşhis gündeme gelirse; ilk patoloğun bu yeni durum hakkındaki fikrini bilmek gerekecektir. Sanıldığının aksine, doğru biçimde yapılmış bir konsültasyon sonucunda çoğu patolog başlangıçta hata yapmışsa bunu kabul eder ve hatasını düzeltmek için içten çaba gösterir.
Tedavinizden sorumlu olacak kurumdaki doktorları dışlayan bir “konsültasyon” denemesi, işleri içinden çıkılmaz bir duruma getirebilir. İzmir’deki A hastanesinde tedavi olacak bir hastanın hastalığı konusunda İtalya’daki bir merkez farklı düşünse bile; tedavi edenler açısından bunun fazla anlamı olamaz. Öte yandan, bu “yeniden değerlendirmeler” sırasında farklı tanılar ortaya çıktığında, bunların hangisinin doğru olduğunu ayırt edebilmek de ayrı bir sorundur. En son tanı, her zaman en doğru tanı değildir!
İkinci bir fikir almak için parafin blokları ve/veya preparatları laboratuardan almak istiyorum ama vermiyorlar; ne yapabilirim?
Hukuksal olarak bu konu ayrıntılı biçimde düzenlenmemiştir. Genel kanı, preparat ve parafin blokların “hastaya ait” sayılması gerektiği yönündedir. Ancak, bunların hastalara verilmesi en çok hastaların zarar görmesine neden olabilecek sakıncalı bir uygulamadır. Dünyada da böyle bir uygulama yoktur. Öte yandan; hastanın doktoru ikinci bir fikir alma gereksinimi duyuyorsa veya hasta, tanı konulan yer dışında bir yerde tedavi edilecekse preparat veya blokların başka bir merkeze götürülmesi zorunludur. Patologların bu istekleri karşılaması gerekir.
“Preparat vermeme” uygulaması, çoğu kez bir iletişimsizlik sorunundan ibarettir. Hasta ve yakınlarının, ortada kabul edilebilir bir gerekçe yokken, kendi doktorlarının bilgisi ve isteği dışında, “bir de filancaya gösterelim” diyerek preparat veya blok talep etmeleri durumunda; çoğu merkez bunları vermeyi reddetmektedir. Bu, temel olarak, hastayı koruma amaçlı bir yaklaşımdır. (Bakınız “…teşhisin yanlış olduğunu düşünüyorum…” maddesi). Gerekçeler iyi açıklandığı ve geçerli olduğunda, preparat vermenin reddedilmesi söz konusu olmaz. Kimi merkezler tarafından yapılan “preparatları ödünç verip karşılığında hasta veya yakınının kimlik kartını rehin tutma” uygulaması, yasal dayanaktan yoksundur. Bu uygulamanın amacı, preparatları gören diğer patologların düşüncelerinden haberdar edilmenin ve preparatların geri getirilmesinin garanti altına alınmasıdır. Gerek duyulduğunda preparat, parafin blok veya dokuların ilk tanının konulduğu laboratuvardan istenmesi, doktorunuz tarafından yönlendirilmesi gereken bir süreçtir. Doktorunuzun ilgili birim ile temasa geçerek isteği gerçekleştirmesi en doğrusudur. Bunun için, çoğu birim, yazılı bir başvurunun bulunmasını -haklı olarak- yeğler. Preparat, parafin blok veya dokular, yalnızca ilgili kişiye ve imza karşılığı teslim edilir. İlk tanıyı koyan birimin / patoloğun, parafin blokları veya kalan dokuyu verirken preparatları saklaması, çoğu durumda gerekli ve yerinde bir uygulamadır.
Doğru teşhis için parafin blok mu (mum) preparatlar mı daha daha önemlidir?
Bu, hastalığın niteliğine göre değişir. Çoğu kanserin tanısı için bir preparatın incelenmesi yeterlidir. Ancak, kimi zaman parafin blokların tümünün incelenmesi bile kesin tanı için yeterli olmaz. Preparat veya blokların farklı bir merkeze götürülecek olduğu durumlarda, götürülecek preparat ve parafin blokların “yeterli” olup olmayacağı konusunda patoloğa danışabilirsiniz. Çoğu zaman; patologlar, diğer meslektaşlarının tanı koyması için yeterli olacak kadar preparat veya parafin bloğu vermeye zaten özen gösterirler. Nadiren, örneğin doku değil de lam üzerindeki hücrelerden oluştuğu durumlarda, “yeterli” materyali vermek mümkün olmayabilir. Bu materyalin kaybedilmesi veya zarar görmesi durumunda hasta açısından da bir kayıp olacaktır. Böyle durumlarda ne yapılabileceği konusunda ilk tanıyı koyan patoloğa danışmanız gerekir.
Bana verilen raporda, hastalığıma teşhis konulamadığı yazıyor! Bu nasıl iş?
Bütün hastalıkların kesin tanısının bir patolojik inceleme ile konulacağı şeklinde bir kural yoktur! Tüm koşullar uygun olduğunda, tek bir işlem ile, ağır bir hastalık hakkında ayrıntılı fikir veren, tedavinin planlanmasını sağlayan bir tanı konulur. Çoğu kanser için durum böyledir. Öte yandan, bazı hastalıklarda; kısmen hastalığın doğasından, kısmen yapılan tıbbi işlemlerin niteliğinden kaynaklanan sınırlamalar tek bir örnek ile hemen tanı konmasına olanak vermez. Akciğer, karaciğer, böbrek ve lenf düğümlerininin pek çok hastalığı için durum böyledir. Bu gibi durumlarda, patoloğun tanı konulamadığını söylemesi; araştırmaların sürdürülmesini sağlar. Hiç tanı olmaması, yanlış bir tanı konulmasından çok daha iyidir!
Benden (veya hastamdan) alınan dokulara farklı patologlar farklı teşhisler koyuyorlar. Hangisinin doğru olduğunu nasıl anlayacağım?
Bu, nadir de olsa karşılaşılan bir durumdur. Böyle bir durumda; hangi teşhisin doğru olabileceği konusunda duygularınıza güvenmek ve kendinizi karar vermek konumunda gibi görmek sakıncalıdır. Birbiri ile çelişen patolojik inceleme sonuçlarının eldeki diğer tıbbi veriler dikkate alınarak değerlendirilmesi, hastalığınız ile ilgili uzman doktorların işidir. Güvendiğiniz, alanında bilgili ve deneyimli olduğu bilinen bir uzman çoğu kez en doğru hareket tarzını belirlemenin yolunu bulur. Öte yandan, doktorunuzun da bilgisi dahilinde, sizden alınan örneklere teşhis koyan patologlarla görüşmeyi düşünebilirsiniz. Bu görüşmelerin yapıcı sonuçlanacağı garantisi olmasa da; bir uyumsuzluk olduğu bilgisini patologlara iletmeniz, uzun vadede başka hastaların yararına olabilir. Özet olarak; tanı farklılıklarını gidermek için ilk başvuracağınız kişi, patolojik incelemeye ihtiyaç duyan doktorunuz olmalıdır.