(Bu metin, Türkiyede Patolojinin Tarihçesi konusunda çalışmaları olan Prof. Dr. Selda Seçkin tarafından hazırlanmıştır).
Dünyada Patoloji
Patoloji biliminin tarihi hem dünyada hem de ülkemizde tıp tarihi ile örtüşmektedir. Ancak ülkemizde tıp ve patolojinin tarihine batılı ülkelerle karşılaştırarak bakıldığında fazla gerilere gidilememektedir. Dünyada tüm bilim dallarında olduğu gibi tıp ve patolojide de gerçek anlamda gelişmeler Rönesansla başlamıştır. Onaltıncı yüzyılda anatomi alanında bilgilenme, 17. yüzyılda basit mikroskopların geliştirilmesi ile yapılabilen çalışmalar, 18. yüzyılda otopsi incelemeleri ile batılı bilim adamları patolojiyi 19.yüzyılda ayrı bir bilim dalı olarak ortaya koyabilmişlerdir.
Osmanlılarda Patoloji
Osmanlı İmparatorluğu, batı uygarlığı güçlenip parlarken dini ve sosyal kuralların etkisiyle, batı dünyasındaki gelişmeleri görmezden gelmiş, 19. yüzyıla kadar pek çok alanda olduğu gibi tıp konusunda da geri kalmıştır. Osmanlı İmparatorluğunda 19. yüzyıla kadar tıp eğitimi medreselerde din eğitimi ile birlikte yapılıyordu ve ayrıca gerçekleştirilebilen araştırma, bilimsel çalışma söz konusu değildi.
Osmanlı İmparatorluğunda 1800 lerde başlayan batılılaşma çabalarından tıp dünyası da etkilendi. Padişah II. Mahmut, 14 Mart 1827 de Şehzadebaşında ordunun ihtiyacı olan hekimleri yetiştirmek amacı ile Tıphane adıyla bir tıp okulu açtı. Viyana’dan gelerek Mekteb-i Tıbbıye-i Şahane adıyla öğretime devam eden bu okulda 1839 yılında görev alan Dr. Bernard, tıbbiyenin modernizasyonu için büyük emek harcadı. O zamana kadar hiç otopsi yapılmamıştı. Pek çok batılı tarihçinin üzerinde durduğunun aksine, Kuran’ın bu konuda engelleyici olmadığı ve başka yasaklayıcı bir dini kural da bulunmadığı bilinmektedir. Ancak, İslam dininde cenazeye duyulan saygının ve tutucu sosyal görüşlerin engelleyici etkisi olduğu söylenebilir. Dr. Bernard’ın ısrarı üzerine Padişah I. Abdülmecit 1841 yılında disseksiyon ve otopsiye izin veren bir ferman çıkardı. Bu ferman ile sadece Hristiyan ölülerinin otopsisine izin verilmiştir. Dr. Bernard’ın 1844 de ölümünden sonra bu çalışmaların sürdüğüne dair bilgi yoktur.
Patoloji dersi ancak 19. yüzyılın sonlarında tıbbiyede ders programına tamamen yerleşebilmiştir. Ahmet Hilmi Paşanın 1870 lerde ilk patoloji hocası olduğu bilinmektedir. 20. yüzyılın başlarına kadar belirli bir sistem olmaksızın Ohannes Tabibyan Bey, Ahmet Ferit Bey, Rıfat Hüsamettin Paşa tarafından patoloji dersleri verilmiştir. 1898’de Gülhane’nin kuruluşunda, patoloji laboratuarının başına Prof. Georg Deycke getirilmiş; meşrutiyetin ilanından sonra, mülki ve askeri tıp fakülteleri birleştirilerek (1909), patoloji hocalığına Hamdi Suat atanmıştır. Böylece patoloji tarihimizde önemli bir sayfa açılmıştır.
Hamdi Suat Aknar ve Türk Patolojisinin Kuruluşu
Hamdi Suat Aknar yurdumuzda batılı, modern anlamda patolojiyi kuran, sevdiren, döneminin dünya çapında tanınan bilim adamları ile birlikte anılan değerli bir hocadır.
Hamdi Suat tıbbiyeyi bitirdikten sonra (1899), Almanya’ya gönderilmiş, döneminin önde gelen tıp bilim adamları ile çalışmış, çok değerli araştırmalar yapmıştır. Patolojide Alman ekolünü öğrenen Hamdi Suat, 1904 de İstanbul’a dönmüş ve Gülhane’nin patolojik anatomi hocalığına atanmıştır. 1909 yılında Haydarpaşa’da askeri ve mülki tıbbiyeler birleştirilerek oluşturulan Darülfünun Tıp Fakültesi Patolojik Anatomi Hocalığını 1933 yılına kadar sürdürmüştür.
Hamdi Suat ilk yıllarda en temelden patoloji laboratuarını kurmak ve daha sonra geliştirmek için çalışmış, eğitim sistemini değiştirerek pratik uygulamalara, bilimsel araştırmalara büyük önem vermiştir. Hamdi Suat çok sayıda araştırma ve inceleme yapmış ve yayınlamıştır. Almanca ve Fransızca olarak yazıp yayınladığı 40 makalesi, ayrıca 5 de Türkçe makalesi vardır. Özellikle deri hastalıkları, bitki ve hayvanlardaki tümoral oluşumlar üzerine çalışmaları vardır.
Öğrencilere ders kitabı niteliğinde Genel Patoloji (Teşrih-i Marazi-i Umumi, 1914), Otopsi ve Adli Tıpta Önemi (Fethi Meyyit ve Tıbbı Adlide Ehemmiyeti, 1921) adlı kitaplar yazmıştır. Hamdi Suat bu kitapların 1929 ve1930 da 4. baskılarını latin harfleri ile bastırarak, kitaplarını latin harfleri ile yayınlayan ilk üniversite hocası olmuştur. Ayrıca Hamdi Hoca kürsüsüne ilk kez kadın asistan doktoru kabul eden üniversite hocasıdır. İstanbul Darülfünun Tıp Fakültesinden ilk kez 1928 de mezun olan kadın doktorların ilk yıllarda kamu görevi bulmaları kadar, fakülteye asistan olmaları da hocaların çekimser davranışları nedeni ile mümkün olmuyordu. Bu konuda ilk uygar davranışı gösteren Hamdi Suat Almanya’da tıp öğrenimi gören Dr. Semiramis Rıfat Tezel’i ihtisasını yapmak üzere kürsüye kabul etmiştir.
Hamdi Suat, kanser üzerindeki yoğun deneysel çalışmaları ve bu konuya verdiği önem sonucunda bu konunun daha geniş çapta ele alınması gerektiğine inanmış ve 2. Milli Tıp Kongresinde (1927) gelecek kongrenin kanser üzerine olmasını sağlayan kararın alınmasında etkili olmuştur. 1929 yılında toplanan 3. Milli Tıp Kongresinde kanser araştırmaları tartışılmış, daha sonra 1933 de “Kanserle Mücadele ve Taharri Cemiyeti” Hamdi Hocanın girişimleri ile kurulmuştur. Bugün Kanser Araştırma ve Savaş Kurumu her yıl kanser haftasında Hamdi Suat Aknar Konferansları düzenlemekte ve bu büyük hocayı anmaktadır.
Hamdi Suat Aknar, döneminin önde gelen patologları arasında saygın bir bilim adamı olarak yer almış, Alman Patoloji Cemiyetinin ilk Türk üyesi olmuş, çeşitli uluslar arası toplantılara katılmış, “Acta Cancrologica” dergisinin yayın kuruluna seçilmiş, ülkesini başarı ile temsil etmiştir. Türk ve dünya tıbbına büyük katkıları olmuş, çok değerli doktorlar, bilim adamları yetiştirmiştir.
Modern Patolojinin kurucusu olan Hamdi Suat Aknar 1933 de üniversite reformunun getirdiği ve uzun yıllar eleştiri konusu olan bir uygulama ile Darülfünundan ayrılmış, Vakıf Gureba Hastanesinde çalışmaya devam etmiş, 1936 yılında ölmüştür.
Hamdi Suat Aknar Sonrası
Hamdi Suat Hocanın üniversiteden ayrılmasından sonra dönemin Nazi Almanya’sından gelen Prof. Philip Schwartz ve Prof. Siegfried Oberndorfer uzun yıllar patolojik anatomi eğitimi vermişler, pek çok öğrenci, patolog yetiştirmişlerdir. Prof. Schwartz patolojik anatomi kürsüsünün başına gelerek, öğrenci ve asistan eğitiminde makroskobi, mikroskobi ve otopsi konusunda pratik uygulamaya önem vermiş, Türkiye’de ilk kez klinikopatolojik dersleri 1942 de başlatmış, bugün hala korunan arşiv sistemini yerleştirmiştir. Schwartz’ın yanında yetişen Besim Turhan, Münevver Yenerman, Talia Bali Aykan, Süreyya Tanay, Bedrettin Pars, Kemal Akgüder, İhsan Şükrü Aksel ve Perihan Çambel Türkiye’nin ilk patoloji hocaları ve çeşitli patoloji kürsülerinin kurucuları olmuşlardır. Prof. Oberndorfer İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesinde 1937 de kurulan Genel Patoloji ve Deneysel Patoloji kürsüsüne atanmış; Sedat Tavat, Üveis Maskar, Osman Saka, Satı Eser gibi patologların yetişmesinde etkili olmuştur.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesindeki bu gelişmeler sırasında Hamdi Suat Aknar’ın öğrencilerinden Kamile Şevki Mutlu ve Perihan Çambel patolojinin yaygınlaşması, kurumsallaşması konusunda başarılı çalışmalar yapmışlardır. Kamile Şevki Mutlu Ankara Numune Hastanesinde patoloji laboratuarını kurmuş, 10 yıl süre ile çalışmış (1935-1945), daha sonra Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi açılırken Histoloji ve Embriyoloji kürsüsünü kurmuştur. Perihan Çambel, Hamdi Suat’ın ardından Vakıf Gureba Hastanesinde çalışmış, ABD de kanser üzerine bilimsel araştırmalar yapmıştır. Daha sonra Ankara Numune Hastanesinde patolog olarak görev yaparken kanserle ile ilgili deneysel araştırmalarını sürdürmüştür.
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi ile Gülhane Askeri Tıp Akademisinden yetişen patologlar, Türkiye’nin ilk patoloji hocaları ve patoloji kürsülerinin kurucuları olmuşlardır.
Prof. Dr. Besim Turhan, Prof. Schwartz’dan sonra İstanbul Üniversitesi Tıp fakültesi Patoloji kürsü başkanı olmuştur. Gülhane Askeri Tıp Akademisinden Prof.Dr. Necati Eranıl ve Prof. Dr. Süreyya Tanay Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesinde Patoloji kürsüsünü kurmuşlardır. Gülhane’deki görevini sürdüren Prof. Dr. Osman Nuri Aker, Papanicolaou yöntemini ülkemize getirerek sitopatolojinin öncülüğünü yapmıştır.
Daha sonraki yıllarda İstanbul Üniversitesi ve Ankara Üniversitesinde yetişen öğretim üyeleri pek çok şehirde üniversitelerde patoloji kürsülerini kurmuşlar, çok sayıda öğrenci ve patolog yetiştirmişlerdir.
Bugün, Üniversitelerin yanısıra Sağlık Bakanlığına bağlı Eğitim Hastanelerinde de patoloji uzmanlık eğitimi verilmektedir. Türkiye’de pek çok merkezde cerrahi patoloji ağırlıklı çalışılmakta, konvansiyonel yöntemlerin yanında diğer teknikler de (elektron mikroskobi, immünhistokimya, moleküler teknikler) olanaklar el verdiğince kullanılmaktadır.